Yuki Tsunoda bekleneni vermeye nihayet başlayabildi mi?

Yuki Tsunoda bekleneni vermeye nihayet başlayabildi mi?

 

 

. . .

Red Bull Sürücü Akademisi dendiğinde aklımıza hemen Sebastian Vettel, Max Verstappen ve Daniel Ricciardo gibi başarılı isimler, dolayısıyla her zaman bu tür diğer isimleri keşfedebilecek kadar başarılı bir akademi geliyor, ancak son birkaç yıla baktığımızda gerçek çok daha farklı.
Son yıllarda ciddi bir kısırlığa giren ve AlphaTauri’de yarıştıracak yarışçı dahi bulamayan akademi, bu kısırlık nedeniyle 2018 sezonunu Brendon Hartley ile, 2019-2020 sezonlarını kovmaktan beter ettikleri Daniil Kvyat ile geçirdi, şimdi da ilk dört yarış itibariyle sezonun en zayıf ismi diyebileceğimiz Nyck de Vries’e bir şans vermiş durumdalar.
Akademide son yedi yıldır parlayabilmiş sadece bir isimden söz edebiliyoruz: Yuki Tsunoda.
Kendisinin ismini hiçbirimiz 2020 Formula 2 sezonuna kadar fazla duymadık, zaten o da 2019 sezonunda ancak geldiği Formula 3’te sessiz sakin gezinen, bazen podyuma çıkan, bir de galibiyet alan bir sürücüydü. Honda desteğine rağmen fazla beklentinin olduğu bir isim değildi.
Ama bir sene sonra F2’de öyle bir yıl geçirdi ki, bütün bu söylenenleri boşa çıkarttı: pandeminin etkilediği çaylak sezonunu üç galibiyet, yedi podyum ve dört pole pozisyonuyla noktaladı, sezonu da 3. pozisyonda tamamladı -önünde sadece 2. sezonlarını geçiren Mick Schumacher ve Callum Ilott yer almaktaydı.
Kısacası kendisinin üçüncülüğü şampiyonluk değerindeydi.
Red Bull bunu değerlendirdi ve Pierre Gasly’nin net şekilde gerisinde kalan Kvyat yerine -hatta Red Bull’dan gönderilen Albon’un yerine- Tsunoda’yı koltuğa geçirdi, Formula 1 tarihinin ilk “milenyum çocuğu” artık büyük bir baskıyla karşı karşıyaydı. 
Tsunoda’nın ilk senesinde bu baskıyı kaldıramadığını gördük. Gasly’e sıralamalarda 20-1 gibi bir skorla yenildi, puan durumunda 110-32 gibi ezici bir üstünlükle yenildi -bu 32 puanın 12’si zaten Abu Dhabi’deki kaos esnasında gelmişti!
Bu kötü performansının üstüne sürekli kaza yapması, gereksiz temaslara girmesi ve asla hata aramayıp telsizden gerek takıma, gerek kalan herkes küfretmesi, kendisini “antipatik” ve “Formula 1 seviyesinde olmayan bir pilot” olarak göstermesine sebep olmuştu.
Ancak takımın elinde halen bir genç yarışçı yoktu, ayrıca Helmut Marko ve Franz Tost henüz pişmemiş gördükleri Tsunoda’ya güveniyorlardı, dolayısıyla Japon pilotun sözleşmesini bir sezon uzattılar.
İkinci yılında çok daha iyiydi Yuki. Motivasyonunu kaybeden Gasly’e karşı bu kez diş gösterebilecek durumdaydı, sıralama performansını geliştirmişti ve temaslardan mümkün mertebe kaçınıyordu. Takımın isteği üzerine İtalya’ya taşınmış, yabancı dilini geliştirmiş ve fabrikada da daha fazla zaman geçirmeye başlamıştı. Olgun bir kişiliğe dönüşüyordu.
Bu durum sonuçlara da yansıdı: sıralamalarda yine gerideydi, ama bu kez ibre 13-9 gibi rekabetçi bir sonuca işaret etmekteydi. Puan durumunda da 23-12 geride kalmıştı, eğer Azerbaycan’daki DRS arızası ve yaşadığı diğer şanssızlıklar olmasa çok daha yakın tamamlayabilirdi.
Gelelim günümüze: karşımızda Red Bull’un patronu Dietrich Mateschitz öldükten sonra gözden çıkarılan bir AlphaTauri, artık takıma hiçbir şey katamayan Franz Tost, kötü bir araç ve kimliğini kaybetmiş bir takım var. Tsunoda gibi moral anlamında çökebilen biri için felaket senaryosu, değil mi?
Görünüş o ki, pek de öyle değilmiş.
Tsunoda şu ana kadar senenin en büyük sürprizi desek yeridir. Testlerde oldukça kötü görünen, Bahreyn’e de liderin yaklaşık iki saniye gerisinde gelen takım… o yarıştan 11. pozisyonda ayrıldı! Yarışa 14. sıradan başlayan Tsunoda, önündekilerin dökülmesinden çok iyi faydalanmış, hatasız bir sürüş ortaya koymuş ve puanı kıl payı kaçırmıştı. 
Sonraki yarışta -Suudi Arabistan- da durum aynıydı: iyi bir startla hemen iki sıra yukarı tırmanmış, yine istikrarlı bir sürüş ortaya çıkarmış ve bu sayede 10. sıraya kadar gelmişti! En zayıf araçla puan almaya giderken Kevin Magnussen’in son beş tur gelip puanı kapmasına da epey sinirlenmişti -ama bu kez boş bir sinir yoktu. Hırs vardı.
Bu, Red Bull’un senelerdir beklediği Tsunoda idi.
Çok beklediği puan bir sonraki yarışta, kaotik biten Avustralya GP’sinde geldi. Tamam, önünde iki Alpine birbirini imha etmiş olabilirdi, ama sonuç itibariyle Tsunoda bu kaostan tam anlamıyla sıyrılmayı başarmış, eski kötü alışkanlıklarını bir kenara bırakmıştı. Öyle ki, çok tartışılan son startta en çok sıra kazanan isimlerden biriydi, kendini 5. sıraya kadar atmıştı. Yarışı da 10. tamamlayarak günü bir puanla kapatmıştı.
Azerbaycan ise tam anlamıyla rüya gibiydi, sene başında liderliği alması beklenen takım arkadaşı De Vries sıralamalarda kaza yaparken kendisi son bölüme kalmış ve 8. olmuştu. Yarışta da startta kaybedilen iki sıraya rağmen tempo kaybetmemiş bir onunculuğu daha cebine atmıştı.
En kötü araçla iki 11. sıra, iki 10. sıra. Muazzam bir sonuç.
Kendisi için başarının anahtarı, kariyerinin başından beri söylendiği üzere istikrar. İlk yarışında puan aldıktan sonra Imola’da yaptığı sıralama kazasında ne kadar istikrarsız olduğunu 1. elden görmüştük. Bu sene ne kazası var, ne tempo kaybı var, ne de takım arkadaşı tehdidi var. De Vries’i şu ana kadar rahatça domine ediyor, bir F2 ve Formula E şampiyonundan 0.3-0.4 saniye hızlı.
Peki bu şekilde devam ederse bir Red Bull koltuğu olası mı? Franz Tost’a göre gelecekte en büyük aday kendisi, Christian Horner’a göre henüz bunu konuşmak için erken. İki ismin de anlaştığı nokta, Yuki’nin olgunlaştığı.
F1 tarihinin en iyi Japon pilotu olma fırsatı elinde, artık bunu değerlendirme fırsatı da kendisine ait.

 
tr.motorsport 

En güncel Motorsporları haberleri için sosyal medyada TRmotosports’u takip edin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir